25 Kasım’da Üniversiteli Feministler ve LGBTİ+lar

25 Kasım’da Üniversiteli Feministler ve LGBTİ+lar

25 Kasım’da kampüsümüzün bağlı olduğu mahalleye sokak mücadelesini taşıyabilmek, kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak Hisarüstü sokaklarında isyanla ses çıkartmak kampüsteki örgütlü feminist mücadelemizi daha da güçlendirdi.

– Feminist Boğaziçi

25 Kasım’ın tarihi Dominik Cumhuriyeti’nde María Argentina Minerva Mirabal, Antonia María Teresa Mirabal ve Patria Mercedes’in verdiği mücadeleye dayanır. Diktatörlüğe, militarizme ve erkekliğe karşı verdikleri mücadele sonucunda askerler tarafından tecavüz edilip öldürülen kadınların anısı, mücadelesi biz feministlere ve LGBTİ+’lara miras kalarak her 25 Kasım’da bizleri sokak mücadelesine çağırıyor. Bu bağlamda 25 Kasım sadece bir anma günü değil; politik hesaplaşma, erkek şiddetinin sistematik kaynaklarını teşhir etme ve örgütlü mücadele günü. 2025’i Aile Yılı ilan edenlere karşı aile içinde öldürülen kadınlar için, ekonomik güvencesizliğe ve nefret suçlarına karşı 25 Kasımda sokak mücadelesini yaşatmak, feminist hareketin verdiği en büyük mücadele biçimlerinden bir tanesi. 

İstanbul’da 2006 yılından itibaren her 25 Kasım’da İstiklal Caddesi’nde, eylemler polis ve devlet engellemelerine rağmen gerçekleşiyor. Günümüzde de kadınlar ve LGBTİ+’lar şiddet içeren, üreten, uygulayan tüm sistemlere, varoluşumuzu yasaklayanlara karşı isyanlarını sokaklara taşıyor çünkü 1960 yılında Mirabal kardeşlerin uğradığı engellemeler, şiddetler patriarkal kapitalizm ile şiddetlenerek devam ediyor. 

Türkiyeli ve mülteci feministler olarak her 25 Kasım’da Hande Kader, Özgecan Aslan, Şule Çet, Gülistan Doku, Emine Bulut, Rojin Kabaiş ve erkeklerin öldürdüğü her kadın ve her LGBTI+ için sokakta mücadelesi veriyoruz. Bizler 25 Kasım’da var oluşumuzu, haklarımızı savunduğumuz ve erkek şiddetine, militarizme, patriarkal yapılanmalara isyan ettiğimiz için polis ve devlet şiddeti ile karşılaşıyoruz. İsyanımız susturulmaya çalışılsa da bizler her sene 25 kasımda Mirabal kardeşlerden aldığımız mücadele ile sokaklara taşıyoruz.  Her sene 25 kasımda eylem yasakları, valilik kararı ile ulaşımın engellenmesi, keyfi gözaltılar ile karşılaşıyoruz. Tüm bunlar bizlere 25 Kasım mücadelemizin politik haklılığını, mücadelemizin başarısını ve sokakta olmanın önemini vurguluyor. 

Üniversiteli Feminist ve LGBTİ+’ların 25 Kasım Gündemi

Feministlerin 25 Kasım mücadelesi sokaklarla sınırlı değil. Özel alanın, kampüslerin, kamusal alanların politikliğine dayanarak bizler üniversiteli kadın ve LGBTİ+’lar olarak, kampüslerimizde de her sene olduğu gibi bu sene de 25 Kasım isyanını taşıdık, yaşattık. 

Kayyumlar, hukuksuzca kapatılan CİTÖKler ve LGBTİ+ toplulukları, erkek şiddetleri, kadın düşmanı pratikler ve kimliğimizi kriminalize eden söylemlerin hiçbir engel ile karşılaşmadan var olabilmesi, kampüslerin biz feministler için fanus bir alan olmadığını gösteriyor. Bizler kampüslerde de, aile içinde de, sokaklarda da, kamusal alanlarda da erkek egemenliği ve patriarkal şiddeti görüyoruz. Bundan ötürü, üniversiteli feminist öz örgütlenmeler olarak kampüslerimizde de her sene olduğu gibi 25 Kasım haftasını düzenledik.

Boğaziçi Üniversitesi

Biz Feminist Boğaziçi olarak 25 Kasım’a giderken kampüslerimizdeki ataerkiye, erkek şiddetine, güvencesizlik politikalarına karşı feminist mücadelemizi kampüste de yaşatmak için 25 Kasım haftası düzenledik. Kayyım kararıyla kapatılan CİTÖK ve BULGBTI+, kampüslerdeki kadın ve LGBTİ+ düşmanı pratikler bizlere Boğaziçi Üniversitesi kampüslerinin de patriarkal şiddetten azade olmadığını gösteriyor. Bu yüzden 25 Kasım’ı kampüste de yaşatmak biz feministler için mücadelemizde büyük bir alan kaplıyor. Kampüsümüzde kadın çemberi oluşturduk, özsavunma yöntemi olarak ifşa kültürünü konuştuk, Boğaziçi Üniversitesi’nin bulunduğu mahalle olan Hisarüstü’nde her sene olduğu gibi Feminist Gece Yürüyüşü düzenledik. 

“Mücadele ediyorum çünkü …” şiarıyla oluşturduğumuz kadın çemberi etkinliğimizde ataerkiye isyan ettik, birbirimize attığımız ip ile çember oluşturarak hikayelerimiz farklı olsa da bizleri birleştiren isyan duygusuyla bir olduk. Kampüslerdeki, sokaklardaki, aile içindeki deneyim aktarımlarımız ile mücadelemizin bir olduğunu hissettik. Asla yalnız yürümeyeceğimizi ve görünmez bir ip ile birbirimize bağlı olduğumuzu sembolize ettik. Kadın ve lubun öğrenciler birbirinin elini tutarak alternatif feminist bir yaşamı savunurken yaşadıkları şiddet biçimlerini de paylaştılar. Birbirimize attığımız ip yalnızca bağlılığımızı değil, yalnız olmadığımızın da sembolü oldu bizim için.  

Complaint Board hazırlayarak kampüslerde görünmez kılınan erkek şiddetini susturulmaya çalışılan seslerimiz ile yazılı formatta aktarmayı amaçladık. Her türlü deneyimi ve her kadın ve LGBTİ+ öznenin görünür kılınmasını amaçladık. Çoğunluk bizi duymak istemezken, bizi sustururken biz kadınlar sesimizi kampüste yazılı olarak aktardık. Birbirimizin deneyimlerine kulak vermenin, görünür kılmanın yasaklandığı düzlemde politik bir direnme biçimi olarak şikayet ettik. Özel Güvenlik Birimleri tarafından uyarılar almamıza rağmen biz kadınlar ve LGBTİ+’lar yaşadıklarımızın isyanı ile kimliklerimizden vazgeçmedik. Varoluşumuzu, kimliğimizi, yönelimimizi kriminalize etmeye çalışan güç mekanizmalarına karşı taleplerimizi, mücadele yöntemlerimizi şikayet tablosunda belirtmek, direnişimizi görünür kılmanın yollarından biri oldu bizim için. Mücadelenin çoklu yöntemine inanarak, şikayet etmenin de direnişin bir parçası olduğunu gördük. Bu durumda Sara Ahmed’i anmakta fayda var. Sara Ahmed’in de dediği gibi “Her bir tanıklığı takip eden, şikâyette bulunmuş olmanın bize ne yaptığına ve nasıl hissettirdiğine dair konuşmalarımızı, bu çabayı ortaklaştırma biçimimiz olarak düşünüyorum. Şikâyette bulunmak, kırılganlığınızı arttırdığı gibi sorumluluk hissinizi de pekiştirebilir; böylesine parçalayıcı deneyimleri paylaşmanın ne kadar zor ama aynı zamanda ne kadar elzem olduğunun, zor olanın elzem olana ne kadar yakın olduğunun farkındasınızdır.” 

Bu sene 5.’sini düzenlediğimiz Hisarüstü Gece Yürüyüşü’nde feminist isyanımızı Hisarüstü Mahallesi’nde yaşattık. Yürüyüşümüz polis tarafından engellenmeye çalışılsa da bizler kampüsteki tacize, tecavüze, kayyımlara, şiddete karşı feminist mücadelemizi kampüsten mahalleye taşıdık. Bu yürüyüş yalnızca 25 Kasım için değil, Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde erkek Ayberk Kurtuluş tarafından öldürülen Hilal Özdemir için, kapatılan CİTÖK ve BULGBTİ+ için, taciz faili akademisyenlere, taciz ve tecavüz faili işletmelere, cezasızlık politikalarıyla kampüste hayatlarına devam edebilen taciz ve tecavüz faili erkek öğrencilere ve kadın düşmanı pratikleri her alanda uygulayan kayyımlara karşı gelmek içindi de. “Geceleri de sokakları da meydanları da terk etmiyoruz” diyerek Hisarüstü sokaklarında var oluşumuzu engellemeye çalışanlara karşı yürüdük, sesimizi yükselttik. “Kurulacak feminist bir Boğaziçi var, feminist bir dünya var” şiarıyla eylemimizi tamamladık. 25 Kasım’da kampüsümüzün bağlı olduğu mahalleye sokak mücadelesini taşıyabilmek, kadınlar ve LGBTİ+’lar olarak Hisarüstü sokaklarında isyanla ses çıkartmak kampüsteki örgütlü feminist mücadelemizi daha da güçlendirdi.

Bilkent Üniversitesi

Bilkent Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu kampüsteki ataerkiye, erkekliğe karşı mücadele ederken karşılaştıkları engelleri aktardılar. “Bilkent Kadın Çalışmaları Topluluğu olarak okulun öğrenci etkinlikleri merkezi tarafından etkinliklerimizin politik niteliğini sorgulayan ve baskı altına almak isteyen tutumlarla karşılaşıyoruz. Anayasaya aykırı olmasına karşın okulda yapacağımız tüm yürüyüş ve eylemlerde okuldan izin almanın zorunlu tutulduğu ve izin alınmayan eylemlerin engellendiği bir mekanizma işletiliyor. 25 Kasım’da yapacağımız eylemin posterlerini asmamıza üzerinde protesto yazması sebebiyle izin verilmedi. Daha önce de Rojin Kabaiş için Rojîn için Adalet Komisyonu ile ortak yapmak istediğimiz eylemi engelleyeceklerini söylemiş, konuşmaya giden arkadaşımıza psikolojik şiddet uygulamış ve kulübü kapatmakla tehdit etmişlerdi”.

Bilkentli kadın ve lgbti+lar da 25 kasım gündeminde etkin SHARP -Cinsel Taciz ve Saldırıyı Raporlama ve Önleme Birimi-, siyasi kaygılarla kapatılan cinsiyetsiz tuvaletlerin açılıp yaygınlaştırılması ve cinsel taciz soruşturmalarının ciddiyetle, şeffaf yürütülmesini talep ettiler. 25 Kasım’a birlikte gideceklerinin çağrısını yaparak örgütlü feminist mücadeleyi kampüs dışında da yaşattılar. Hep birlikte erkek devlete, transfobiye ve şiddete karşı hesap sormak şiarı ile Bilkent’li kadın ve lubunyaları 25 Kasım’da birlikte sokaklarda olmaya çağırdılar. 

Koç Üniversitesi

Koç Üniversitesi Kadın Dayanışma Kulübü 25 Kasım’a giderken kampüsteki tüm kadın ve LGBTI+ları davet eden etkinlikler düzenledi. Güvenli Kampüs İnşaasında CİTÖK, Barış İnşasında Kadınlar ve LGBTI+lar, Türkiye’de Kürtaj, 25 Kasım’a Giderken Tea Talk ve 11. Yargı Paketini Konuşuyoruz etkinlikleri düzenleyerek erkek yönetime ve şiddetine karşı 25 Kasım haftasını kampüste yaşattılar. Diğer feminist öz örgütlenmeler gibi, Koç Üniversitesi Kadın Dayanışma Kulübü de 25 Kasım haftasını “Kampüslerden sokaklara bir kişi daha eksilmeyeceğiz” şiarıyla duyurdu.

Bu haftada “Barış İnşasında Kadınlar ve LGBTI+lar” etkinliğinde konuşmacı olarak çağırdıkları bir konuşmacıyı okul yönetimi kabul etmedi. Kadın Dayanışma Kulübü, 25 Kasım haftası adı altında yaşadıkları bu haksızlığı Bu durum da en çok politik etkinlikler düzenleyen kulüpleri etkiliyor, biz bu sene mesela bir konuşmacımızı çağırdığımız bir barış inşasında kadınlar ve lgbti+lar etkinliği yapmak istedik, etkinliğe onay aldık ama konuşmacıya onay alamadık. Ama mesela Atatürkçü Düşünce Kulübü zamanına Bahadır Dinçaslan’ı da çağırmıştı, sakıncalılık kriterleri de iktidara ve/veya milliyetçi görüşe yakın olmayan görüşleri kapsıyor. Kendisine “seküler milliyetçi” diyen gayet de politik birisi gelebilirken yıllardır alanda ve kadın derneklerinde var olan konuşmacımız sakıncalı sayılıyor. Önceki yıllarda da yine aynı şekilde sansürlenen etkinliklerimiz oldu.” şeklinde aktardı. 

25 Kasım haftası etkinliklerini ofislerin etkinlik onaylarından kaynaklı acele ve gergin bir süreç olarak tanımladılar. Biz feministler olarak bu yıldırma girşimlerinin ve sorun çıkarmaların politik olduğunu biliyoruz ve görüyoruz. Bu yüzden üniversiteli feminist ve lubunlar olarak kampüslerimizde barış inşaasını konuşmak, CİTÖK’ü talep etmek, 11. Yargı Paketi’ne ses çıkarmak, katledilen transları anmak yani 25 Kasım’ı haftaya dönüştürmek mücadelemizin bir gün ile sınırlı kalmadığını gösteriyor.

Tüm bunlara rağmen Koç Üniversiteli kadın ve LGBTİ+lar dayanışmayı büyüterek tüm etkinliklerini gerçekleştirerek kampüste 25 Kasım isyanını ve coşkusunu yaşattı. Etkinliklere akademisyenler, kampüs çalışanları ve farklı bileşenden öğrenciler de katıldı. 

Kampüslerimiz, şehirlerimiz ne kadar farklı ve birbirinden uzak olsa da, tüm üniversiteli feministler olarak 25 Kasım’da aynı sloganlar aynı talepler aynı kimlikler altında örgütlü feminist mücadele yürütüyoruz.

Biz kadınlar ve LGBTI+lar için 25 Kasım yalnızca bir gün değil, kimliğimizi görünür kıldığımız, şiddete karşı bağırdığımız, hem sokakta hem de kampüslerde yaşattığımız toplu bir örgütlenme sürecidir. Kadın ve LGBTI+lar olarak kampüslerimizdeki ortak hikayelerimizden, ortak deneyimlerimziden yola çıkarak 25 Kasım’ı haftaya dönüştürerek tüm engelleme, baskı, sansür politikalarına karşı enternasyonel feminist mücadelemizi yaşattık. Unutturulmak istenen, üstü örtülen her erkek şiddetine karşı bizler hatırlamaya ve hatırlatmaya devam ettik. Sadece 25 Kasım’da, 8 Mart’ta değil; feminist bir yaşam, kampüs, dünya için sesimizi çıkardık. Çünkü bizler biliyoruz ki kalanların gidenlere borcudur mücadele.

Yaşasın enternasyonal feminist dayanışmamız!

Unises
ADMINISTRATOR
PROFILE

Posts Carousel

Görüşünü Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmiştir.

Latest Posts

Top Authors

Most Commented

Featured Videos